“İslamsız Türkçülük” >O< "Türksüz İslamcılık"

Hakkında En Fazla Palavra Atılan Hareket!..

Şükrü Alnıaçık 

Ortadoğu, 05-03- 2014

 

Ülkücü Hareket, tarihi değeri ve insani kalitesiyle ters orantılı olarak, yıllarca “hakkında en az objektif araştırma yapılan hareket” olma özelliğini korudu. Bu durum Ülkücülüğe, doğal olarak “hakkında en fazla palavra atılan hareket” olma özelliği de kazandırdı.

Bugünkü yazımı tam “MHP ve İslamiyet” konusuna hasretmek üzereydim ki; internette “Yeşil Kuşak Ülkücülüğü” başlığıyla atılan palavralara tanık oldum. Böylece bu iki konunun birleşiminden güzel bir makale çıkabileceğini düşünmeye başladım.

Birinci konu, yani “Samimi Müslümanlığımızı” konuşmak, “yaşanan gerçekliğe” ve siyasi gündeme uygundu. Adına tarikat veya cemaat denilen tarihi sivil toplum örgütlerine seslenerek; onları, İslam’ı ve bütün Müslümanları, hırsızların tasallutundan kurtarma arzusunun bir mantığı vardı.

Ancak ikinci mesele yani “MHP Türkçülükten neden uzaklaştı?” konusu tam bir fitneydi.

Birisi bugünlerde size: “Neden % 100 Türkçü değil de fifty-fifty Türk-İslam Ülkücüsü oldunuz?.. 1975’e kadar MHP ne güzeldi!..” diyorsa, konuşan eğer kendi halinde bir “Halikarnas Türkçüsü” değilse bilin ki; MHP’nin baraj altına gitmesi için kurulan kirli tezgahın bir parçasıdır.

Bu tür söylemlerin sahipleri, istemeden de olsa AKP’nin tezgâhına su taşımaktadır. Muhtemelen İşçi Partilidir, dolayısıyla da Milliyetçi siyasetin, halkla kucaklaşmayan marjinal bir ideolojik figür olarak kalması için elinden geleni yapmaktadır.

Türkiye’de bir tarih yaşandı. Bu Tarihin son yüz yılı, bir “İnkılabın” tarihidir. Ondan önceki bin yıl da yarı cahil, yarı ümmi ama mutlaka “sultani” bir Müslümanlığın hikâyesidir. “Millet” İslam’la, İslam da “Millet“le entelektüel ortamda yeni yeni tanışmaktadır.

Tarihi olayları ve bu olayların seçmen üretme kabiliyetini, seçmenin reyine etki derecesini düşünmeden, ütopyanızın keyfine göre siyasi söylem geliştiremezsiniz.

Geliştirirseniz ne olur? Emekli olduktan sonra aklına birden Türkçe ibadet etmek gelen, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral amca gibi hem kendinizi, hem de partinizi barajın altına götürüverirsiniz.

Atsız, MHP’den neden uzaklaştırıldı“dan başlayıp, “şu Arvasi de nereden çıktı“ya doğru yürüyüp, oradan “Türkler nasıl Müslüman oldu“ya kadar gidecek boş zamanı olanların büyük “Kafkas Direnişi“ni veya “Çanakkale Savaşlarını bir kez okumalarını” tavsiye ederim.

Şunu herkes iyi bilmelidir ki; Kürşat cumhuriyetçi bir Fransız şövalyesi değildi. Eğer “Gök Tengri” olmasaydı, 580’de Kürşat, Çin sarayını basamazdı. Budist Uygurların böyle bir çabası yoktur.

1915’te de Allah vardı ve Seyit Onbaşı Fransız gemisini onun için batırdı.

Bu yüzden de ben, dinle ve İslam’la meselesi olan Türkçüleri samimi bulmuyorum.

Sebebini anlatayım: Çince bilen ilk Türk tarihçisi olan Bahaeddin Ögel’in talebesiyim. Lisans kürsüm, “Umumi Türk Tarihi“dir. Milletimi çok iyi tanırım ve aşkla severim. Atlı göçebeliğin erdemlerine ve milletimin asaletine olan güvenim tamdır. “Benim” diyen Türkçü, bu konularda benimle yarışamaz. Dünyanın bütün profesörleriyle bunu tartışacak bir Türklük bilincine sahibim.

Özellikle yönetim ve askerliğe dair tarihi üstünlüğümüze asla laf söyletmem. Ama bir Ülkücü’nün, bir MHP’linin Türklüğü çok seviyorum diye İslam’a muhalif yayın yapmasına da asla razı gelemem.

MHP’nin 1977 sonrasında Müslüman kitleyle olan temaslarını veya Ülkücülerin daha fazla dindar olmasını sapma ve tehdit olarak görenler büyük bir yanılgı içindedir.

Bütün dünyanın İslam’a doğru yöneldiği bir çağda, ABD ve Avrupa ülkeleri, kitlesel İslamlaşmalara karşı “barbar bir İslam” imajı yaratmak için büyük bütçeler ayırırken…

Osmanlı Türkleriyle zirveye varan İslam medeniyet mirasından yoksun acemi militanlar, kol bacak keserek, sermayenin temerküz ettiği batı toplumlarını İslam’dan uzaklaştırırken…

Türkiye’de, sembolü “Üç Hilal” olan bir Milliyetçi Parti, 60’ların sonunda “kayıp medeniyeti ihya” projesiyle ortaya çıkıp, 70’lerde emperyalizme karşı “Nizam-ı Alem” gibi Ülkücü kelamlar etmeye başlamışsa…

Yani dünyanın en kuvvetli iki “insanlaşma motivasyonu” olan din ve milliyet, en önemli direnç unsurları olan “dayanışmacı” ve “Ülkücü” bir ortamda senteze girmişse…

Genç şempanzelerin eline birer muz tutuşturarak ormanı yönetmek isteyen yaşlı orangutanlar, elbette ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır.

Korteks“ine henüz su yürümüş bazı gençlerin, Masonlardan kalma “İslamsız Türkçülük” hevesi, bilmem sizin için önemli mi ama 12 yıldır Milliyetçiliğin başının belası olan “Türksüz İslamcılığın” da iktidar güvencesidir.